çocukluğumun kırları düştü aklıma. papatyaları...öyle romantik olsun diye değil ama.
sabahın köründe kıra gitmeler. akşam dönmeler. kumda tekerlek izleri. domates kokusu, karpuz çekirdeği.
amélie gülüşü. kırmızı çiçekli elbise ve rugan ayakkabılar.
mıknatıs gibiyim galiba çoğu zaman. "
an mıknatısı". fotoğrafını falan çekerim gülüşlerin, bakışların, duruşların. her şeyi toplar, her şeyin koleksiyonunu yaparım. fil gibiyimdir bi de üzerinize afiyet. hiç ummadık zamanda çıkarır önünüze servis ederim. dökerim eteğimdeki taşları. siz suya yazıyorsunuz sanıyorken ben çoktan ciltleyip rafa yerleştirmişimdir söylediklerinizi. yorucu bi iş evet.
şimdi de kütüphaneyi döktüm,bütün ciltleri açtım. bir söz arıyorum. kısacık, ufacık bi "beylik laf".
bulsam çözülecek her şey. cam gibi dağılacağım. tısssssss.
ama yok...hay allah, nereye koydum o kalın kaplı sarı yapraklı defteri?
bir adam gördüm dün. yolun kenarına oturmuş, oyuncak treniyle oynayan. ama bildiğin yaşlı adam. cebinden bir kağıt parçası çıkardı. karalamış bi şeyler koymuş cebine. şöyle bi baktım, geri verdim. aradığım bu değil sayın bayım, iyi günler.
bir gün uğrarım size ama, diğer oyuncaklarınızı da gösterirsiniz belki bana. şimdi gitme vakti, eyvallah.
ama çok anlamsız...insanlar neden okusun ki bunları?
evet, "şiir gibi düz yazı yazma sorunsalı" var burada.
peki, ne demeye çalışıyorsun kuzum? neler oluyor biliyor musun?
yo, yooooooo, yok bi şey.
ve şimdi......
gözlerimi kapadım.
anlam mı?
anlam belki de sol elimin parmak ucunda minnacık bir noktaya yerleşmiş, ne dersin?
ve şimdi......
unutmadan ve arsızca
aman aman gülpembe, gülpembene bu güzellik sende?nokta.