heidi izleyin, lütfen. bakın deneyin, çok huzur verici gerçekten. oh, araraririiiiiii, mis gibi!
bir de heidi'ye pollyanna demeye kalkışmayın. kafa atarım. çok ciddiyim.
6 Haziran 2007
baskın oran/dominant rate
yıldırım türker (kendisini tarif etmek için kelimeler yetersiz kalmaktadır, azizim. bilen bilir, daha sonsuz çarpı sonsuz yıl o hınzır gülümsemesiyle köşesinde oturmasını delicesine istemekteyim ben) pazartesi günü zafer çığlıklarıyla ilân etmiş: "baskın oran milletvekilimiz" diyerek. sonra da yine aynı gün tam sayfa bir röportajı çıktı baskın oran'ın radikal'de. bakalım bakalım, ne demiş?
-Asker, son muhtırasında 'Ne mutlu Türküm demeyen Türkiye'nin düşmanıdır' dedi...
-Bu, bölücülüktür. Bu muhtıra, iki yıldan ağırlaştırılmış müebbete kadar gidebilecek cezalar gerektiren en az altı-yedi suç işliyor. Bir Ermeni ben Türküm demek zorunda mı? Bir Kürt ben Türküm der mi? Bu muhtıra gayrimüslimleri, Kürtleri dışlıyor. Bu, bölücülüktür. 15 milyon Kürt var bu ülkede. Türkiye'nin beşte biri Kürt. Bu ülkenin 700'de biri de gayrimüslim. Böyle olduğu için devlet laikliği uygulayamıyor ya... Sürekli kaba kuvvet uyguluyor. Çünkü bir ülkede dinsel çeşitlilik olmadığı zaman, din, devletin karşısında yekpare bir güç olur. Batı ülkelerinde laikliğin kolay yerleşmiş olmasının sebebi Protestan-Katolik dengesidir. Yani devletin karşısında tek bir din gücünün bulunmamasıdır. Ama bizde gayrimüslimleri yok ettiler. Alevileri de sistemin dışına attılar. Sonuç olarak da Sünni İslam, devletin karşısında heyula gibi duruyor işte. Devlet de devamlı zor uyguluyor.
bir de paşalar demiş. sivil paşalar. (bu ne ki acep? sivil polis gibi bir şey mi diyenleriniz varsa değil anacım). çizgiyi aşanın kulağını çekenler, ocağına incir ağacı dikenler. ha, bir de şanlı ordumuza zeval gelmesinciler. ordu devletin bel kemiğidirciler. ordu isterse gelir hepinizi dağıtır, dağıtmalıdırcılar, "toz olun lan"cılar. lâik olunacaksa siz kendiniz lâik olamazsınız, ordu gelir sizi lâik yaparcılar. şemsi paşa pasajında... demiş-miş.
bir deeeeeee, dominat rate diye bir şey varmış (ya da ben öyle diyorum). % 10'muş. kap yüzde onu, bakma yüzünün karasına, atla ceylan derisi koltuğa yumakla oynamaktan yorulmuş miskin kedi misali anlamına geliyormuş güzel türkçe'de.
sonra kaçışşşşşş. fırt diye.
şimdi adaylarımızı açıklıyorum efenim. öhöm öhöm.
genç parti istanbul 1. sıra milletvekili (adayı): İbrahim Tatlıses!
demokrat parti şanlıurfa 1. sıra milletvekili (adayı): Sedat Bucak!
bakın gördünüz mü? fırt diye.
ne garip. bu ülkede baskın oran diye bir vatandaş var. ama dominant rate anlamındaki baskın oranın ne yazık ki yanından bile geçemeyecek. adı baskın oran bile olamayan bütün azınlıklar gibi. ama demokrasi hâlâ en ideal yöndür/yoldur. (bkz. ilköğretim sosyal bilgiler kitabı).
tamam tamam, sustum.
-Asker, son muhtırasında 'Ne mutlu Türküm demeyen Türkiye'nin düşmanıdır' dedi...
-Bu, bölücülüktür. Bu muhtıra, iki yıldan ağırlaştırılmış müebbete kadar gidebilecek cezalar gerektiren en az altı-yedi suç işliyor. Bir Ermeni ben Türküm demek zorunda mı? Bir Kürt ben Türküm der mi? Bu muhtıra gayrimüslimleri, Kürtleri dışlıyor. Bu, bölücülüktür. 15 milyon Kürt var bu ülkede. Türkiye'nin beşte biri Kürt. Bu ülkenin 700'de biri de gayrimüslim. Böyle olduğu için devlet laikliği uygulayamıyor ya... Sürekli kaba kuvvet uyguluyor. Çünkü bir ülkede dinsel çeşitlilik olmadığı zaman, din, devletin karşısında yekpare bir güç olur. Batı ülkelerinde laikliğin kolay yerleşmiş olmasının sebebi Protestan-Katolik dengesidir. Yani devletin karşısında tek bir din gücünün bulunmamasıdır. Ama bizde gayrimüslimleri yok ettiler. Alevileri de sistemin dışına attılar. Sonuç olarak da Sünni İslam, devletin karşısında heyula gibi duruyor işte. Devlet de devamlı zor uyguluyor.
bir de paşalar demiş. sivil paşalar. (bu ne ki acep? sivil polis gibi bir şey mi diyenleriniz varsa değil anacım). çizgiyi aşanın kulağını çekenler, ocağına incir ağacı dikenler. ha, bir de şanlı ordumuza zeval gelmesinciler. ordu devletin bel kemiğidirciler. ordu isterse gelir hepinizi dağıtır, dağıtmalıdırcılar, "toz olun lan"cılar. lâik olunacaksa siz kendiniz lâik olamazsınız, ordu gelir sizi lâik yaparcılar. şemsi paşa pasajında... demiş-miş.
bir deeeeeee, dominat rate diye bir şey varmış (ya da ben öyle diyorum). % 10'muş. kap yüzde onu, bakma yüzünün karasına, atla ceylan derisi koltuğa yumakla oynamaktan yorulmuş miskin kedi misali anlamına geliyormuş güzel türkçe'de.
sonra kaçışşşşşş. fırt diye.
şimdi adaylarımızı açıklıyorum efenim. öhöm öhöm.
genç parti istanbul 1. sıra milletvekili (adayı): İbrahim Tatlıses!
demokrat parti şanlıurfa 1. sıra milletvekili (adayı): Sedat Bucak!
bakın gördünüz mü? fırt diye.
ne garip. bu ülkede baskın oran diye bir vatandaş var. ama dominant rate anlamındaki baskın oranın ne yazık ki yanından bile geçemeyecek. adı baskın oran bile olamayan bütün azınlıklar gibi. ama demokrasi hâlâ en ideal yöndür/yoldur. (bkz. ilköğretim sosyal bilgiler kitabı).
tamam tamam, sustum.
1 Haziran 2007
hrant baba/amca/dede
"Hrant Dink'in öyküsünün çizgi roman olmasını, çocuklarımızın bu kahramanımızın hakiki maceralarını okumasını istiyorum. Rakel Dink'in öyküsünün film yapılmasını istiyorum. Dağlarda saklanarak geçen çocukluğunun. Onları asla unutmamamız için sanatın seferber olmasını istiyorum. Onların öyküsüne sanatlarını seferber ederek 'Affet bizi. Bizi affet!' diyebilen insanların ülkesinde yaşamak istiyorum. Biz de hakiki kahramanlarımızı kahramanlaştıralım ve bir sürü teraneyle/duayla/beyin yıkamayla dayatılan figürlerin sıkıntılı ağırlığına, bunu yeğleyelim istiyorum. Kimin kahraman olduğunu bilmeyen çocuklar yerine, hakiki kahramanlarının kim olduğunu bilen çocuklar yetiştirelim. İstiyorum. Hayallerimde."
demiş utanmadan perihancım madencim dünkü radikalde. link vermeyi bilmediğim için radikal arşivinde aratabilirsiniz efendim. önceki gün de maral dink'in agos'da çıkan yazısını koymuş köşesine. vatanını milletini seven bir insan evladının yapacağı şey mi sorarım size. 301'li, Cemil Çiçek'li, Kemal Kerinçsiz'li bir ülkede yaşıyoruz biz. failimiz, faullerimiz, falsolarımız çok. bizde televizyon kanalları günde beş kez "istanbul nasıl fethedildi" çizgi filmleri (altını fosforlu kalemle çizecektim ama bitmiş şekerim, kusura bakma) yayınlar. hrant dink çizgi filmi mi? cık cık. duymamış olayım perihancım. insan hayatı pamuk ipliğine bağlıdır bu ülkede. bir gün boylu boyunca serilebilirsin yere beyaz bereliler ülkesinde. büfk "hepimiz" demiş. geçen sene de "sesler" demişti. hrant dink nefes alıyordu geçen sene o zamanlar. perdeye yansımış yüzünü gördük. bir hikâye anlatıyordu bize. ermeni bir kadın. burada doğuyor, burada ölüyor. kızı "toprağına" (ermenistan) gömmek istiyor. hrant dink'i arıyor. kadının öldüğü köyde yaşayan yaşlı bir amca bir cümlecik bir şey söylüyor kıza. kız ağlamaya başlıyor telefonda. hrant dink "ver bakalım amcayı telefona" diyor. "ne dedin amca kıza" diyor. amca "bir şey demedim, oğul" diyor. "annendir, malındır. götürmek istersen götür. ama bence bırak burda kalsın. su çatlağını buldu".
hrant dink'in gözleri doluyor. son bir kez dönüyor kameraya ve söylemekten usanmadığı şeyi söylüyor: "ermenilerin bu topraklarda gözü var, gerçekten var. ama alıp götürmek için değil, dibine girmek için". demirel'e selam olsun!
artık ne sera'nın babası, ne rakel'in kocası, ne maral'ın amcası, ne de nare'nin dedesi.
artık sesi yok. nefesi yok. (nerede benim türk bayrağım? samast gelsin. bir hatıra fotoğrafı çıkalım önünde).
özür mü? borçluyuz perihancım evet. ama, ama diyesim var. sadece "ama niye yaptınız?"
ah, sari gyalin çalıyor. iyi ki.
demiş utanmadan perihancım madencim dünkü radikalde. link vermeyi bilmediğim için radikal arşivinde aratabilirsiniz efendim. önceki gün de maral dink'in agos'da çıkan yazısını koymuş köşesine. vatanını milletini seven bir insan evladının yapacağı şey mi sorarım size. 301'li, Cemil Çiçek'li, Kemal Kerinçsiz'li bir ülkede yaşıyoruz biz. failimiz, faullerimiz, falsolarımız çok. bizde televizyon kanalları günde beş kez "istanbul nasıl fethedildi" çizgi filmleri (altını fosforlu kalemle çizecektim ama bitmiş şekerim, kusura bakma) yayınlar. hrant dink çizgi filmi mi? cık cık. duymamış olayım perihancım. insan hayatı pamuk ipliğine bağlıdır bu ülkede. bir gün boylu boyunca serilebilirsin yere beyaz bereliler ülkesinde. büfk "hepimiz" demiş. geçen sene de "sesler" demişti. hrant dink nefes alıyordu geçen sene o zamanlar. perdeye yansımış yüzünü gördük. bir hikâye anlatıyordu bize. ermeni bir kadın. burada doğuyor, burada ölüyor. kızı "toprağına" (ermenistan) gömmek istiyor. hrant dink'i arıyor. kadının öldüğü köyde yaşayan yaşlı bir amca bir cümlecik bir şey söylüyor kıza. kız ağlamaya başlıyor telefonda. hrant dink "ver bakalım amcayı telefona" diyor. "ne dedin amca kıza" diyor. amca "bir şey demedim, oğul" diyor. "annendir, malındır. götürmek istersen götür. ama bence bırak burda kalsın. su çatlağını buldu".
hrant dink'in gözleri doluyor. son bir kez dönüyor kameraya ve söylemekten usanmadığı şeyi söylüyor: "ermenilerin bu topraklarda gözü var, gerçekten var. ama alıp götürmek için değil, dibine girmek için". demirel'e selam olsun!
artık ne sera'nın babası, ne rakel'in kocası, ne maral'ın amcası, ne de nare'nin dedesi.
artık sesi yok. nefesi yok. (nerede benim türk bayrağım? samast gelsin. bir hatıra fotoğrafı çıkalım önünde).
özür mü? borçluyuz perihancım evet. ama, ama diyesim var. sadece "ama niye yaptınız?"
ah, sari gyalin çalıyor. iyi ki.
yağmur-mır mır-yağmur
yağmur yağsın, selller aksın, arap kızı camdan baksın. lütfen.
bak mayıs geçmiş kapımızdan.
bak mayıs geçmiş kapımızdan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)