30 Aralık 2008

yıllaaaaaaar başı!*

bir önceki yazıda 'yılbaşı sevingeni cici bilog kızı' olmuşum, şimdi o imajı biraz talan edelim. azıcık da şirret tarafımızı görsünler. yani yine yılbaşı sevingeni olacağım ama, kızdığım bir şeyler var.
bu bilog camiası tuhaf şey dostlar. şimdi her blogger'ın elinde bir silah var, bilog. hem de kullanımı sınırsız, rahatça sıkabilirsiniz sağa sola. ortaya.
ben acıyla gördüm ki tuhaf bir "hatun blogger'ın yılbaşına tepkisi" durumu var. evet, genellemeleri seviyorum, ne var. evet hepsi kadın.
efendim, bu gruba giren bloggerlar diyorlar ki yılbaşını sevmiyorum, ay ne iğrenç. her yer sim, her yer kırmızı, her yer köpükten hoşgeldin 2009, hayır yani bunlardan hoşlandığımızı mı düşünüyorlar...
buraya kadar normal. anormal olan bundan sonrası. çok değil bir post sonra görüyoruz ki bu hanım kızlarımız tam 9689776 saat yılbaşı için hediye alışverişine çıkmışlar ve bunu ayrıntılarıyla bize aktarmışlar.
ne oldu yaptığınız onca felsefe, çöpe gitti. yok efendim bunlar popüler kültür dayatması, gerek yok böyle şeylere, sosyolojik ve politik olarak... ıvır ve zıvır. daha çok zırvalama.

kutlayacaksan kutla kardeşim, rahat hisset kendini kutlarken. ne var yani. kasma, ay nereye gitti benim sofistike imajım deme. en yakın kız arkadaşına hediye edilecek en mükemmel kırmızı mumu 5 saat aradın diye ezildiğinden bunu gizlemek için 5 sayfa yazı yazma. yorma, yor-ma.beni değil kendini.
kafanda bir şapka, ağzında bir düdükle giriyorsan yeni yıla hiç zararı yok, ertesi gün çöpe atarsın onları kurtulursun. kutlamıyorsan yılbaşını, karşıysan otur evinde madam ona da karışan yok.
yılın bir günü işte bu da, diğerleri gibi geçip gidecek. bırak başka insanlar ne yapmış, sen kendine bak. istediğin güne istediğin anlamı yükleyebilirsin. hem bu daha samimi.
aman neyse, beni niye geriyorsa. işte böyle böyle kadirşinas okur, dert yandım azıcık sana geçti.

o değil de ben pencerenin altındaki kedileri ve köpekleri düşünüyorum şimdi. sahi onlar ne olacak bu karda kışta? ay pardon yani hangi mekânda kutlayacaklar acaba bu yılbaşınııııııııı?!

yeni yıl herkese kutlu ve mutlu olsun ama sanmam ki değişik geçsin. biz ne yıllar gördük, bu da diğerleri gibi geçip gidecek işte.
sağlıcakla kalın.

*başlık için bkz. kuzenin 4 yaşındaki kızı eylim hanımcığımın yılbaşı tebriği. : )

29 Aralık 2008

sıpeşıl invitation for the new year! peh!

elimizde bir liste var. bir de aktivite var. yapılacak iş listede adı bulunan herkesi bu aktiviteye davet etmek. konser olur, parti olur, kutlama olur, öyle bi şey. insanlar da arkadaşlar, ne bileyim tanıdıklar, akrabalar.
ama bu listede öyle bir isim var ki onu davet etmemeliyiz aslında. bilmiyoruz neden, ama etmemeliyiz işte. çünkü onun adı geçince susuyoruz, ne diyeceğimizi bilemiyoruz. o bir şey sorsa cevap vermiyoruz, öylece geçip gidiyor falan.

şimdi sorarım size, bu durumda o insanı davetliler listesinden çıkarmak mı daha ayıp yoksa onu inatla orada tutarak göz göre göre "bak seni de çağırdım ama sen gelme bence" demek mi daha ayıp?
yani bir nevi "gönülsüz davetkâr" olarak tanımlayabileceğimiz bu olgu nedir, ne değildir? hangi insanlar gönülsüz davetkâr olur? yorumlarınızı bekliyorum. posta adresim: 8679798... ahahahaa, şaka şaka. posta kutum yok benim. evim olunca alıcam.

neyse, sizi ciddiyete davet ediyorum heidi hanım!
evet. öhö öhö.
dikkat! bu bir sadık okuyucu avıdır. sadık okuyucular yukarıda sorgulanan şeye çözüm getirmekle yükümlüdür. eğer getirirlerse monitörlerinde çiçek açacaktır, ya da biraz daha fazla kar yağacaktır. ya da ne isterlerse. hadi bakalım.

*bu arada hakikaten iyi oldu hatırlattığın; yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl bizlere kutlu/mutlu olsun!

27 Aralık 2008

hangimsin sen benim?

ya metin kemal kahraman'lar sana çok yakışıyor ya sen onlara uyuyorsun. hangisi bilemedim. bir masal kuşu olsun, ne bileyim bir ferfecir olsun, en çok da hangimsin sen benim olsun, sana benziyor hepsi.

gülme, öyle.

25 Aralık 2008

an epilogue to the most beautiful story ever or an elegy for the unexpectedly early leave?

i know deep inside that mister x will disappear if i look at him more than two seconds. yes, this simply is the gist of the story. while just two seconds are enough to create a whole new universe, i ask humbly, what kind of a justice is that? as you all can guess, there is no proper answer to this question. or even if there is, my ears are filled with a noise-proof material to hinter my hearing ability.
mister x comes and goes away as usual. he comes, presents a smile and says "hi" without waiting for me to be the first one to greet. i'm ok with this as this is his job and/or he is a mister x. a classical, conditional behaviour for a mister x. the question is "where am i in this story?" then comes the answer ringing: "nowhere or everywhere".
* oh, were you behind me? so, would you be kind enough to clarify, mister x?
& clarify what?
* i'm terribly sick of those shaky grounds. where is the nearest possible way to the realm of the safe and sound?
& you? are you talking about the safe and sound? with that queer winking of your heart?
* you, you are so cruel! even to the degree... anyway.
& no, please go on. i really, really want to hear the truth that are sealed between your lips.
* no, mister, no. sorry, but impossible, you know. as the saying goes: no more no never again...
(the girl smiles, the man laughs uncontrollably. as usual.)
& true, but what about that notorious winking? hard to live with it, huh?
* exactly, but there are limits, sir. usual borders. no tresspassing!
& borders? what borders?
* wall of sanity at first, then the veil of respect that covers your objective sight (or maybe i should say, insight), and also the sound of accumulated lullabies in your ears. by the way, this third reason is the real one to filter all knowledge of winking of every kind from your ears.
& but, you were talking about a dream you had last week?
* oh, that beautiful work of my imagination. but it can bring only pain, sir. just visualize the scene. just do it for a second, then you will immediately agree with me.
& what if i say i can support you? as this is my job, you know.
(he smiles, she becomes mute, looks at his eyes.)
* mister x, it was really nice to meet you, but it is time to leave.
& oh, no. please. don't... please.
* one last thing. will you disappear if i touch you?
& i don't know, what do you think?
(she turns her head towards the door for a moment, then the hook of the man's eye captures the young girl again.)
"try", says the man. "there is nothing to lose".
"actually, there is", says the girl. "there is one thing to lose: the possibility of seeing you again".
& but, will you need this? do you want to see me again? then why are you leaving?
* i don't know. you? do you want to see me again?
& yes, yes of course.
* then slow down please. the midway of life is knocking at the door.
(the man looks at the girl with compassion in his eyes. he comes near her by only two steps, strokes her hair and kisses her gently from the forehead.)
& hurry up, sweetheart, you hurry up. i'm no superman, you know. i can't stop the overspeedy trains with my bare hands. look, they are too small and slender.
(the man laughs uncontrollably upon this. the girl looks at his eyes for the last time.)
"good bye, young woman", says the man.
"good bye, old boy", says the girl.
the curtain falls down as usual. lights go out, bla bla bla.


in the manner of writing over the water with an invisible pen.


temmuz/08

"iki kez yaralandın bir yarım yara için" ve devamı

arayış
en kısa ceza
ömür boyu olandır
kimse bilmediğinden
kim bilir;
belki bir yalan'dır...
kendiliğinden
bir korkudur belki,
saklanandır...
çirkinliğinden:
bir soru olsa gerek;
sorulmadığındandır...
birden.

özdemir asaf


hani ne denir, "özdemir asaf'ım geldi" mi denir?

23 Aralık 2008

teneke fayton, pembe ışık...

"bana kalem verir misin?" dedi genç kadın. "tamam" demekle yetindi genç adam. dil bilmediğinden değil; iyi bilir iyi konuşur türkçe denen dili. sormadı yine de kadının kalemi isteme maksadını. niye sorsun ki, kalem istemenin de maksadı mı olurmuş canım!
yazmaya başladı kadın. vapurun sarsıntısı yeni bir karakter katıyordu kadının el yazısına. dalgalarda yüzüyordu harfler. adam çokça ısırık bırakmıştı kalemde. âdeti olduğu üzere. severdi kalemlerin tepesini ısırmayı.
mavi bir su yığını vardı dört bir dolayda. deniz derler adına ya, derya der bazısı. aynı bu genç adam gibi bazısı.
belli ki ada'dan dönüyorlar. genç adam yorgun, hafif bir uykuya teslim. belki çok yürümüşlerdir yine, kim bilir... çok üşümüş, çok acıkmışlardır. ama kadın başını kaldırdığında olanca güzelliğiyle geçen ışıklı bir gemi görüverirse ne gam ne keder kalır. hep öyle olmaz mı zaten...
"hayaletlere inanır mısın?" dedi kadın birden. soracak başka bir şey bulamamış gibi. "hayır, ben masallara inanırım" dedi adam. süt beyaz bir çarşaf dalgalandı kadının göğsünde. hani nasıl derler, sıcacıktı çarşafın rüzgârı. "rüyâlara da inanırım" dedi adam sonra. "rüyâlar en büyük gerçeğimiz".
o anda güneş adamın yanakları olmalıydı. iki sarı halka iki yanda demlenirdi gün boyunca. öyle başka nefes alıyordu ki şimdi kadının kalbi, vapur sanki dura dura gidiyordu.
balıklar çok dipteydi. yıldızlar en yukarıdaki kuyuda. dünya diye bir şey yoktu aslında; dünya boşluktu, biz ne kadar doldurursak o kadar vardı.
şu anda toprak kadar gerçekti adam. yarın suya benzeyip rüyâlara geri dönecekti. yaşadıkları dakikanın hatrına yazdıkça yazdı kadın. yazıyla adamı yakalayabilecekmiş gibi.
habersizdi adam kadının yazdığından. siyah, parlak bir saç teli astı kadın son geçtikleri iskelenin demir parmaklıklarına. adamsa hepi topu bir nefesti.

uyudukça adam, kadın uyandı.

20 Aralık 2008

mahsus mahal

ben hiç geçmemişim meğer galata'dan,
sen kuledibi'ne dokunmamışsın.
kumkapı meyhaneleri?
ya laleli?
ben hiç tanımamışım istanbul'u meğer, sen benden önce sevmişsin.
sevdirmişsin.
seni.
bizi.
deli bir adamsın ya neyse. desene işimiz var senle.
beyoğlu uyandı, gördün mü? ben ilk kez gördüm. mahsus mahal.

15 Aralık 2008

tuti i mucize guyem

oje sürüyorum. pembe oje. bordo oje. kırmızı. siyah.
yatmadan önce bloğa geleyim bir şeyler yazayım istiyorum. sonra uyku ağır basıyor, bastırıyor.
günlerdir birkaç şarkı dışında müzik dinlemiyorum.
görüşemediğim insanlar bana kızıyorlar, bense onlarla görüşemediğime.
bugün mesela evden hiç çıkmadığım için saçım taranmamış olabilir, ama bu kimi niye ilgilendirsin ki şimdi... güzel hikâyeler lazım insanlara, kolayca inanacakları türden. zihne değil kalbe yüklenmek lazım. sahi siz nasıl hikâyeler duymak istersiniz kuzum? anlatsanıza biraz.

bilmem hiç baktınız mı, türlü minicik mahlûğun 8694569 kez büyütülmüş fotoğrafları var orada burada. mesela sıradan bir sivrisinek, ya da bir karınca, ya da değişik olsun diyene bit. bir bakıyorsunuz bir daha bakmak istemiyorsunuz. aman yarabbi küçük hâli yeterince iğrenç zaten, bu ne garabet diyorsunuz.
onlar için hava hoş, her iki hâlde de çirkinler nasılsa, bir kurtuluş yok yani. ama ya kendi hâlinde,boyutunda,çevresinde enfes olup da mikroskobun altına yatırdığımızda en tüylü en dişli en çıkıntılı hâllerini gördüklerimiz? onları ne yapacağız?
-korkma, kaçma. azıcık mercek tutacağım sadece.
-yok tutma tutma, yemekte ocak var, aman yok ocakta yemek var, hadi kaçtım ben.
bugün için;
(bkz. börtü böcek), (bkz. mesafe ve zamanın göreceliği), (bilhassa bkz. kıl,tüy,yün).

11 Aralık 2008

bazı reklamlar...

televizyon bissürrü şey sundu bana şu tatilde.
önce reklamlar...
"siyaha anlam katan beyaz"lı negro reklamına sinir oldum, çıkarmasınlar bence o reklamı. o reklam metnini yazanlarda bir anlam eksikliği var bence, onu siyah ve beyazla doyurmaya çalışıyorlar. tırt derler buna. peh. bi kolaycılık bi yaptım olduculuk. ayıp be.
milliyet'in "baba beni okula göndeeeeer" reklamı fenâ hâlde heidi üzerine oynuyor, kafasını gözünü yaracağım o olacak. bi de "pembe hayal" falan demez mi, heidi sanki yüksek burjuva, sanki bi sindirella ne bileyim bi polyanna da.
yine kolaycılık, yine aklıma ilk geleni yaptım, süper oldu bencecilik.
...........
gerisini sonra yasçem, uykum var şimdi.

7 Aralık 2008

bayram

size sığınan kurbanlıkları arkanıza saklayın. soran olursa "aaaaaaa kaçmış mı, hiç görmedim" deyin. bol bol şeker toplayın. öpmek istemediklerinizi öpmeyin, "hastayım" deyin. mevsim müsait, inanırlar. evde oturup misafir beklemeyin, kalkın gidin, siz birilerine misafir olun. 1 ytl faik'e bayram harçlığı vermeyi unutmayın. fırat'ın yanaklarını sıkın, kucağına bir kâse şeker bırakın. bayramın tadını çıkarın.

6 Aralık 2008

kıymalı bamya

en çok istediğim şey kıymalı bamya imiş meğer, cevap değil. bu kadar iştahla saldırdığıma bakılırsa. ne tuhaf. o zaman boşunaymış iki gündür telefonla sevişmem, görüş ve duyuş (!) alanımda dursun şu telefonlar diye çabalamam...
sahi cevap umardım eskiden. susmana da anlam yükleyebileceğimi bildiğim zamanlardı onlar. senle burdan konuşmak tuhaf ya çaktırma, bu son nasılsa. nasılsa geçti.
cevap beklemişim evet. aşk? demişim, geç demişsin. git demişim, nerdesin, nasılsın? demişsin. dur demişim, ha vurayım, tamam demişsin. sonra ne olmuş? gel gel gel,dur dur dur ve vur vur vur. yaaaaaaa.
anlaşılsın diye basitleştirmek, yaşanmasın diye zorlaştırmak. sıkıştırmak, bir sayfaya sığdırmak.
-------şahsî ÇİZGİ--------
"tekrar görüşelim" demiştik en son ama sözümüzü tutmadık galiba?
-------devam---------
kağıt kesiği gibisin. elimi uzatır uzatmaz biliyorum keseceğini. ama çantada bir şeyler aramak... zorunda kalmak. mütemadiyen.
bile bile lades yani.
susheidisusheidisus. öyle arsızsın ki.
geçti.

4 Aralık 2008

?-?

dert etme iyiyim ben, ara sıra mahşer ara sıra yaşama hırsı.
dert etme iyiyim ben, ara sıra mahşer ara sıra yaşama hırsı.
dert etme iyiyim ay yâr,
ay hüznümün
ay hüznümün tütün sarısı.*


*ahmet kaya/iyimser bir gül.

k-c-i=?

kağıt kesiği. kağıtkesiği. kesik kesik...

2 Aralık 2008

mucize

sağ yanda görüldüğü üzere heidi etekleri uçuşan mavi elbisesini ve piknik sepetini dolaba kaldırdı artık. e kış geldi ablası. yerine peter arkadaşıyla geçen kış kızakta çektirdiği bir fotoğrafı koydu. ben karışmadım, o kendisi yaptı. (bkz. kişilik bölünmesi). kötü bir şey değil ki kişilik bölünmesi. insanın kendisini tanıması lâzım harekete geçmeden önce. bölününce kendine uzaktan bakabilir insan. kendine dediysem de ben şimdi siz onu kendilerine diye anlayın. hangimiz tek kişiyiz ki. (bkz. hangimiz bazen ... değiliz ki?)
"kendimden biliyorum seni." duyduğum en güzel şeylerden biri herhalde. kim söyler bunu? bittabî yumurta kafa mister a! yandın dostum, korkarım ki bensiz bir hayatın olmayacak. nı ha ha!

ben şey için geldim sahi. bünyeye acayip zararlı bir şey var. bir pileylist. baştan aşağı sezen aksu. yazacağım ben onu şimdi aşağıya, herkes dinlesin diye. (kendi kuyruğunu kovalamak suretiyle başa sararak). soru soracağım sonra ona göre. herkes yapsın ödevini. bugünlük bu kadar, şimdi teneffüse çıkın.

işte liste* burda:
1) rumeli havası
2)hükümsüz
3)aşkları da vururlar
4)istanbul hatırası
5)ablam aşktan öldü
6)gidiyorum bu şehirden

üstüne tarçın niyetine biraz zülfü livaneli serpiştiriyorsunuz, daha güzel oluyor. tercihen ah benim sevdalı başım, ah benim şair telâşım gibi bir şey.

*bunun bi de bülent ortaçgil versiyonu var, onu da sonra veririm.