oje sürüyorum. pembe oje. bordo oje. kırmızı. siyah.
yatmadan önce bloğa geleyim bir şeyler yazayım istiyorum. sonra uyku ağır basıyor, bastırıyor.
günlerdir birkaç şarkı dışında müzik dinlemiyorum.
görüşemediğim insanlar bana kızıyorlar, bense onlarla görüşemediğime.
bugün mesela evden hiç çıkmadığım için saçım taranmamış olabilir, ama bu kimi niye ilgilendirsin ki şimdi... güzel hikâyeler lazım insanlara, kolayca inanacakları türden. zihne değil kalbe yüklenmek lazım. sahi siz nasıl hikâyeler duymak istersiniz kuzum? anlatsanıza biraz.
bilmem hiç baktınız mı, türlü minicik mahlûğun 8694569 kez büyütülmüş fotoğrafları var orada burada. mesela sıradan bir sivrisinek, ya da bir karınca, ya da değişik olsun diyene bit. bir bakıyorsunuz bir daha bakmak istemiyorsunuz. aman yarabbi küçük hâli yeterince iğrenç zaten, bu ne garabet diyorsunuz.
onlar için hava hoş, her iki hâlde de çirkinler nasılsa, bir kurtuluş yok yani. ama ya kendi hâlinde,boyutunda,çevresinde enfes olup da mikroskobun altına yatırdığımızda en tüylü en dişli en çıkıntılı hâllerini gördüklerimiz? onları ne yapacağız?
-korkma, kaçma. azıcık mercek tutacağım sadece.
-yok tutma tutma, yemekte ocak var, aman yok ocakta yemek var, hadi kaçtım ben.
bugün için;
(bkz. börtü böcek), (bkz. mesafe ve zamanın göreceliği), (bilhassa bkz. kıl,tüy,yün).
15 Aralık 2008
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder