10 Ocak 2010

güle güle

istanbul seni sevdi, evet.
gelsin dedi, bekledi.
geldin, sardın.
zaman bitti, gittin.
zaman diye bir şey yok.
istersen sen on sene öncesine gidersin, ben de on sene sonrasına.
senin on sene öncen benim on sene sonramı bulsa öper de göğsünde uyutur mu acaba?

oda dediğin nedir ki, dört duvar.
istersen kovar, istersen sarar.

ama yağ gibi kayıp giden bir yağmur var şu an dışarıda,
ve ben o odayı karış karış geziyorum, aklımın izlerini kovalayarak.
kendimi sana bağlamayı düşünüyorum tekrar ve tekrar, peşi sıra.
aklının içine girmek, aklının içinden öpmek istiyorum,
sesin izim olsun ne olur.

ama ne olurdu kolay olsaydı seni bana katmak,
gitmeseydin,
burnum sızlamasaydı şimdi,
sahanda yumurta yapsaydım sana,
i'm your man dinleseydik, sen eşlik etseydin,
waltzing mathilda dinleseydik o manyak herifin marazlı sesinden.

zamanı cebimize koysalardı, biz de bozuk para gibi harcasaydık işte!
ya da yürürken düşürüverseydik cebimizdeki delikten
bir daha da bulamasaydık.

ama ben diyorum ki şimdi sana:
gözün arkada kalmasın, sahip çıkıyorum bendeki sana.
zor aşk, yalan aşk, haksız aşk, erken aşk, geç aşk, imkansız aşk...
ne çok adı var...
ve hepsi içinde bu hikayenin.
ve hepsi içimde, merak etme.

o yüzden güle güle git, güle güle gel.

-sarı saman hatıra defteri-

1 Ocak 2010

şenlik

yeni yılın ilk sabahı ve andy williams'dan "can't take my eyes off you" ile uyandırılışım. aklımın içinde biteviye dans eden palyaçoların üzerine yağmur gibi yağan bir dolu çiçek, tüy ve şeker.