26 Eylül 2008

sakin sakin

kulağına odam kireç tutmuyor'u fısıldamak istediğim insanlar var. ya da belki selanik türküsü. erkan oğur eşlik ederse o da, o şartla söylerim sadece.
ama ne var biliyor musun bilog, bazen gözleri dolabiliyor insanın ve bunun üzülmekle alakası bile olmuyor. en güzel heyecandan dolar mesela benim gözlerim. en çok o hissi severim. gelmeyeceğini/olmayacağını bile bile birini ya da bir şeyi beklemenin heyecanı. gelMELİ fikri. gelmez inancı. nesnel gerçeklik - öznel gerçeklik/doğruluk/haklılık çekişmesi. kâr-zarar hesabı. gelse gelir ama gelmez. gelse iyi olur, gelmezse ona bir şey olur mu? yok, olmaz.
hiçbir şey boşuna yaşanmamıştır derler ya yalan o. çok şey var safça/salakça yaşanan. ve bunun için iki kişiden birinin saf/salak (yaşanan şeye yaklaşımında) olması yeterli.
bir doğru düşünün mesela. bir ucunda siz, bir ucunda başka bir insan. sizin durduğunuz noktadan farklı görünüyor karşı taraf, karşıdan da siz farklı görünüyorsunuz kuvvetle muhtemel. şimdi iki insan da bu durumun ayırdında olsa (yani gerçeğin kendi noktasına farklı bir izdüşüm yaptığını anlasa ve kabul etse) daha kolay olur belki devam etmek. aksi durumda bu iş çok zor yonca.
çünkü insanlar kendilerini anlatadursun, herkes karşısındaki insanın anlamak istediği türde bir insandır diye yazıyordu bir yerde. izafiyet filan boş hikâye yani.
farklı, özel olduğumuzu düşündüğümüz insana da aynı insanız temelde, her sabah selamlaştığımız kapı komşumuza da. bizim farklılık saydığımız da teferruat aslında. vitrin süslerimiz var ya; bayramda,yılbaşında, diğer belirli gün ve haftalarda değişirler; işte onlar gibi. vitrin aynı vitrin, renkler değişik sadece bugün.


söz vermedin biliyorum, o yüzden özür dilemene gerek yok.

bu kadar kibarlığın lüzumu yok.

hem gelmediysen gittin diye kızamam, değil mi?

uzun hikâyelerin var, evet farkındayım.

tabii, seve seve dinlerim.

25 Eylül 2008

soğuknevale

soğuknevale'yim ben millet. burnum ühüüüüüü kaç metre havada. duyduk duymadık demeyin.
herkes bunu böyle bilsin. bilenler de bilmeyenlere anlatsın lütfen.

bugün onur bey'le manzara'da laf lafı açarken onur bey bir anda ağzından kaçırdı benim sıkça duyduğum ve duyunca artık hiç şaşırmadığım cümleyi.
bölüm arkadaşım olan ama yakından tanımadığım birinin arkadaşı onur bey'in arkadaşı imiş meğer. ve ortak bir sohbette (şimdi hatırlamadığım bir konuda) benden bahseden onur bey'e:
-ha o mu? biliyorum , çok burnu havada bi kız, kendini beğenmiş o biraz
demişşşşşş!
valla kızmadım. artık kızmıyorum yani, çünkü alıştım.
çünkü beni dışarıdan tanıyan (tanıdığını sanan) pek çok insan bu hükmü veriyor hakkımda. tanıyanlar da tanıdıkça şaşkınlığını gizleyemiyor.
-şeeeeey kızma ama ben seni burnu havada sanıyodummm.
ya öyle mi kuzum diyorum ben de. olur öyle şeyler diyorum.
hayır bilsem nereme bakıp bu hükmü verdiklerini bir şeyler yapacağım ama.
bugüne kadar kimseyi ısırmadım, aşılarım falan tam, laf sokmam, mecazlı konuşup kaş göz oynatmam. doğru direk söylerim ne söyleyeceksem. güneş gözlüklerimin üstünden bakmam,hatta güneş gözlüğü takmam bile.

peki ama neden neden neden?

24 Eylül 2008

"deniz, kara"

Deniz, Kara
bazı erkekler deniz erkeğidir
bazı erkekler kara
tıpkı kadınlar gibi
erkekler de bölünmüştü
denizle kara arasında
bir deniz kadını
bir kara erkeğine tutulunca
ya da bir kara erkeği
bir deniz kızına
fırtınada

şüpheli bir sembolizm bu
denize açılan
kayboluşa

var oluştaki yanlışlığa

aşk tutmazlığı
birbirine tutulmuş insanlar arasında
açılan deniz, kapanan kara

murathan mungan/eteğimdeki taşlar

alıntı
defterinde
bugün
tesadüfen
bulunmuştur.
oraya
ne
zaman
girdiği
konusunda
bir
fikrim
yok
ama
iyi
ki
girmiş
dedim
bir
kere
daha.

23 Eylül 2008

nümayiş


can sıkıntısı kadınlarda dile vurur zannederler ki bu büyük bir yanılgıdır. ele vurur efendim ele. canımız sıkkınken konuşmayız bile. tıp oluruz.
alın yanda biraz demonstırasyoon işte.
yürüyüş/protesto meanasında olan değil, gösteri/show meanasında olandan.
gerçi protesto anlamında olan da mevcut kampüs sınırları içerisinde ama onu webcam'le belgelemek biraz tuhaf olur diye yapmadım. sırf bu yüzden yani.
soğuksun sayın yeni rektör.
kararsızsın, çekiniksin. ya da kararlısın ama faal değilsin ne biliim. ama sen ki bu okulda yetişmiş, bu kampüsün havasını solumuş birisin. büyyüh mühendis adamsın, marx'ı andırıyorsun üstelik. daha emin adımlar bekliyorum senden. karaysa kara beyazsa beyaz demiyorum illa ama bak biraz, senden önce yapılmışı var.
BU yapısını,öğrenci profilini az çok biliyorsun burada yetiştiğin için. satır kullanamaz buradaki öğrenciler, meyve bıçağı bile kullandıkları görülmemiştir. ha hangisi yücedir onu tartışmıyorum ben burada. devrim yolunda ölmeye ölmeye geldik de olabilir, ya bi de şurasından niye bakmıyorsun arkadaşım da olabilir üslup. mühim olan buradaki katmanları ve eğilimleri iyi analiz etmek ve ona göre tutum belirlemek.
geçmişe bak, geleceğe bak, feyz al.
sorun ne olursa olsun çözümün destekli ve oturaklı olsun.
LÜTFEN.
bi de pencereni aç arada, kampüs havası odana girsin. ama açık bırakma zira yağmur geliyor akşama - ben meteorolojinin yalancısıyım.

"still"

geri geldim.
oz büyücüsünden rica ettim; o da kırmadı, geçerken bıraktı.
neredeyse bir koca aydır yokmuşum yeni fark ettim. yazacak çok şey var elbet. ondan mütevellit yazamıyorum. süzmek ve bekletmek gerek birikenleri. tortularından arındırmak bir nevi.

heidi birilerine laflar biriktiriyor yani şu sıralar. söyleyecek sözleri var evet , ama söyler mi bilinmez...
şimdilik sabahtan akşama kadar şarkı söylüyor.
repertuvar biraz afili. temsilî bir kolaj çalışması hâli diyebiliriz.
ya da müzmin renk arayışı.


oh my god, ....... is still gorgeous, why?