15 Kasım 2009

iddia ederim ki bütün haftanın özetini bir pazar sabahı yazısına sığdırabilirim

merhaba sevgili bilog,
bu geçen sürede ne yaptın dersen sen bana hasta oldum derim. hem de domuz gribi. gerçekten bak. pazartesi günü vücut ağrılarıyla falan başlayan hastalık salı günü kendini iyice belli etti. doktor bronşit, anjin falan dedi. tabii o zaman ateş 37 derece. lakin çarşamba gününe girdiğimizde gözleri ve burnu akan, nefes alamayan ve öksürükten boğulan bir ben vardı elimde. çarşamba akşamı acilin yolu göründü ve 2,5 yaşımdan beri ilk defa bir şişe serumu afiyetle yedim. tabii ateş 39 derece. zar zor 38'e indirdiler de gözüm açıldı.
annem babam atladı geldi onca yolu. bütün mücadelem boşa gitti. onlar toplanıp gelmesin diye "iyiyim ben ya, valla bak" demeler falan faydasızdı. sesim çıkmıyordu ki bir kere, niye inansınlar bana. "kendi ayakları üstünde" tribimizin aldığı bu ilk darbede durup bunu mümkün kılan hastalığa ve bilumum diğer sebeplere teşekkür ederim.
ateşi 39'da gören klinik görevlileri anam anam, vay vay diye ortalıkta kaçıştılar. şart oldu artık, bir tahlil yapalım bakalım domuz gribi miymiş dediler. tahlil için örnek alındıktan 15 dakika sonra odaya gelen doktorun alnında ışıklı harflerle domuz gribi yazmasına rağmen bana belli etmemeye çabalaması görmeye değerdi. n hanımcım'ı çağırıp gizli saklı konuşmasından da ben bir şey anlamadım zaten. domuz gribiyim di mi, doktor dedim. yok canım, yok canım dedi. ben ahanda öyleyim dedim. sizin bu kadar korktuğunuza bakılırsa. ki önceki hafta televizyonda domuz gribiyle deliren insanları izleyince gülmüştüm, sonra da morpheus'a demiştim: ben böyle dalga geçiyorum ama kesin yakalanırım diye. en psişik halimle.
çarşamba gecesi serumun tesiriyle uykuya kavuşan ben perşembe gününe dinç bir şekilde uyanmıştım. bir de evin içinde anne vardı, süperdi ülen, ne güzeldi. bütün gün oturdum, 2 saatte bir tabak yemeği yedim falan. lakin akşama girerken hastalık yine azıttı, ağrıların şiddeti artınca tüm ilaçlara rağmen zor bir gece geçirdik. cuma günü yorgun ve halsiz uyandım haliyle. ama öğleden sonra açıldım. morpheus "hasta ziyareti ve akşam yemeği birarada" olarak lanse edilen bir aktivite içerisine girdi, ben de sevindim. anne yemeği yedik, sohbet ettik bolca.
cumartesi sabahı annemin mantı kelimesini cümle içinde kullanmasından dolayı mı yoksa başka bir nedenden mi bilinmez ben bildiğin iyileşmiştim. doktor kontrolünde teyit edilince bu iyileşme hali heeyyyyt dedim, kim tutar bizi dedim. hoş, kimse tutmuyordu zaten de neyse.
cumartesi günü denize doğru yokuş aşağı kurulan küçük pazarı gezmek çarşamba gecesi zerk edilen serumdan daha fazla can ve hayat verdi desem inanır mısınız? evet evet, inanırsınız. öyle çünkü. inanmanız gerekiyor, yoksa bu okuma parçası'nı yazmaya devam edemem.
evin ve odanın ihtiyacı olan ıncık cıncık ne kadar çok şey varsa alındı. misal mandal, çamaşır sepeti, evin adam misafirlerine yönelik 38 numaradan büyük terlik, vs. lakin koskoca (az önce küçük demiştin ama neyse) pazarda yufka açacak bir oklava bulmak mümkün olmadı. oklavayı bulamadığımızı idrak ettiğimiz anda önümüzde bir balık tezgahının duruyor olması, taptaze balıkların, üzerinde sarıyer bilmem ne balıkçısı yazan mavi muşambada yatıyor olması balık alınmasına sebep olmuş olabilir. fena mı oldu, az saşlı, çok sakallı a beycim ve bu blog dahilinde adı geçen adamlar listesine büyük bir kıvançla ve işbu postla dahil ettiğim bir üçüncü a beycim olan çok saşlı ve çok sakalı a beycim de yemeğe gelmiş oldular. sonra sohbet, sonra muhabbet falan.
dün gece derin, güzel bir uyku; bir sürü rüya.
pazar sabahı erkenden kahvaltı ve anneyi yolcu etme seansları. anne, gitme! anne, kal! hep gel!
"kocaman kızım benim".
hayır, anne daha o kadar kocaman değil, sana hâlâ ihtiyacı var...

şimdi ben diyorum ki domuz giribi öldürmez, sadece birazcık süründürür.
teşekkür etmem gereken o kadar çok insan var ki... alfabetik olarak 730698664 kişi sayınız (tabii mesajlarıyla bir gün bile yalnız bırakmayan ö bey'i de lütfen ekleyiniz).
bundan sonra
yediklerime dikkat edeceğime, daha iyi beslenmeye gayret edeceğime and içerim.
(ama anne gitme! ya da gene gel!)

13 yorum:

Adsız dedi ki...

çok geçmiş olsun heidiceğim...
:(
üzüldüm zat-aliniz için...
neyse ki iyisinz..süpersiniz...
vize haftası bi nefes için uğramış gibi oldum...yeni yazı yupppie sevindim..okdum...şimdi gidyrm...=)
hoşça kalın...
sağlıcakla kalın...
-L.

Adsız dedi ki...

adsız: çok teşekkür ederim. uzun süre gelmediniz, merak ettim. siz de sağlıcakla kalın.

Omurden dedi ki...

hmm. "ö bey" 'i üzerime alınmak istiyorum. alabilir miyim? :)

geçmiş olsun, hepimize..

C. Ö.

Adsız dedi ki...

ö bey: bittabi efendim bittabi. zaten size dedim ben. teşekkür ederim. : )

Morpheus dedi ki...

pek bi hayırsız gördüm sizi..
biloga yazmışsınız da görüştüğümüzde niye söylemediniz?
in the words of Heidi the 'alplerin kızı' : aşkolsun!

Adsız dedi ki...

morpheus: aç koynunu kuş konsun! o diil de "hindistan cevizli sıcak çikolata" yapılır mı lan?! hak mı hukuk mu bu!

Morpheus dedi ki...

ah ah! yarama dokundunuz..
tiyatro öncesi yine içsek mi?

Adsız dedi ki...

morpheus: olur da sen burayı msn gibim kullanmaktan vazgeç bence. postun altındaki yorum sayısını görenler burayı çok okunan bi blog zannedecek. insanları kandırmaya hakkımız yok. :)

Adsız dedi ki...

merakınız sevindirdi...
teşekkür ederim...
(=
L.
yorum 9 oldu=)
elbette çok okunuyor.kaç kişi bilmem aslında ama en azından sadık okuyucularınız var sevgili heidi...!!!!
siz yazın yeter ki..

Adsız dedi ki...

L.: zaten çokta gözüm yok, az olsun öz olsun yeter bana. : )
blogun sol köşesindeki bloga ait mail adresine her daim yazabilirsiniz, aklınızda bulunsun. ya da burada devam edip yorum sayısını 98'e çıkarmak da mümkün tabii. : )

Android dedi ki...

ah geçmiş olsunum geciktim ama geçmiş olsun..

Adsız dedi ki...

android: "gece çok geç yatıyorsun/gel de bi demli çay iç bende"...
(teşekkür ederim).

Android dedi ki...

bende çok isterim =)