29 Kasım 2008

yeşil ceket ve bir tutam tütün

gereksiz baş ağrısının tedavisini bilip de söylemeyeni tavuklar kovalasın bence. evet, bedduam gayet net. aranızda muhakkak cevval "şol tabipler" vardır. susmasınlar çok rica edicim. hayır olmadı bi dere boyuna inip doktor civanım söylemeye başlayacağım o olacak. yo dostum yooooo, bunu hiçbirimiz istemeyiz di mi?
psişik benliğim en ilkel benliğim. çok korkutuyor beni. bugün mesela. sabah uyanıyorum, yatakta doğruluyorum ve "hmmmmm bugün ...'i göreceğim ya da ondan haber alacağım" diyorum. ve gün başlıyor. ein normaler Tag. ganz normal. arada kalbim ritimdışı atıyor (bkz. çarpıntı), o da normal. sonra akşam oluyor nazlı tuzlu hanımcımla konuşuyorum. "akşam haberlerini geçeyim mi?" diyor, "az önce istiklal'de..." "sus söyleme" diyorum, "biliyorum."
"evet" diyor, "...'i gördüm ve şöyle şöyle şöyleydi." şaşırmıyorum, gerek yok ki. bir fermuar reklamında söylendiği gibi: açıyorum kapıyorum, açıyorum kapıyorum ben bunu hep yapıyorum. annem "yıldızı düşük bu kızın" diyor babama. sanki kendisi benden daha psişik değilmiş gibi.
babam "büyüyemedi bu kız" demiş anneme geçende, "kaç yaşına geldi, hâlâ ufacık şeylerle üzüyor kendini" demiş. canım babacım, iyi ki demiş.
konumuz bu değildi ama, evet benim psişikliğim. öyle güçlü ki, çevremdekilere bile yetiyor. bir gün önceden isim yazdırıyorlar, "ya şu filanca insana yoğunlaşsana, onu görmem lâzım" diyorlar, ben de yapıyorum hemen. let di sanşayn in sadece. oh çakralarım da açık. aha ha.

geçelim bunları. burnuma şıcak şarap kokusu geliyor nazlı hanımcım, siz de duyuyor musunuz?
belki kombara belki vazgal.
belki betty, belki kristofır.
çocuklar inanın, inanın çocuklar.
günlerden güz, mevsim sepya. (bkz. sezen aksu-istanbul hatırası)

Hiç yorum yok: